20 Ağustos 2010

UEFA Avrupa Ligi Play-off Turu İlk Karşılaşması | Galatasaray:2 - Karpaty Lviv:2

Üzücü ama gerçek, skor birçok Galatasaray taraftarı için sürpriz olmadı. Maçtan önce kafalarda soru işaretleri vardı. Bunun sebebi rakibin kuvvetinden çok, takımdaki sakatların çokluğu ve mevcut kadro yapısı itibariyle takımın henüz sezona hazır  olmamasından dolayı Galatasaray'ın oynadığı futbolun umut vermemesiydi elbette. Uzun boylu defans oyuncularından kurulu, sıkı defans yapan, gerektiğinde 11 kişi topun arkasına geçen, 90 dakika oyun disiplininden kopmayan, ani kontralar arayan bir rakip bekliyordum. Beklediğim de çıktı. Beklemediğim şey, Galatasaray'ın Sivasspor karşılaşmasından da kötü oynamasıydı. OFK maçındaki beraberlik gerçekten beklenmedik bir skordu belki, çünkü rakip Karpaty Lviv'den çok daha zayıf bir ekipti. Maçın ilk 75 dakikası tamamen domine eden ve sayısız gol kaçıran bir görüntüsü vardı Galatasaray'ın. O maçta 2-0 öne geçen de Galatasaray'dı, ancak son 10 dakikadaki konsantrasyon bozukluğu ve yorgunluk, şansızlık ve kaleci Aykut'un da hatalarıyla birlikte 2 gol olarak geri dönmüştü. Ancak dünkü maç tamamen bambaşka bir senaryoya sahne oldu.


Karşılaşmanın iki yarısı sanki iki farklı maç izledik. İlk yarı Karpaty Lviv dirençli başladı. Galatasaray topa sahip gözükmesine rağmen etkili pas yapamayınca pozisyona girmekte, hatta şut çekecek pozisyon bulmakta zorlandı. Benim aklıma 10-11 yaşlarında mahallede arkadaşlarla top çevirişimiz geldi bir ara. 10 yaşımızdaki aklımızla bile tek pas oynamaya çalışıyorduk, arkadaşına pas vermeden önce topa iki kere dokunan yanıyordu. Galatasaray'ın ilk yarıdaki top dolaştıran görüntüsünün bundan tek farkı, tek pas oynayamamasıydı. Orta sahadaki problem açık ve net: Mevcut futbolcular ne tek pas yapabiliyor, ne de etkili pas atabiliyorlar. Tek pas rakibi topun peşinden koşturmak ve boş alan yaratmak adına önemli. Topu alıp etrafında bir tur attıktan sonra rakip oyuncular etkin pres yapabilecekleri yerlerini almış oluyorlar ve sen artık en baştan başlamak, tekrar pas kurgusunu oturtmak zorunda kalıyorsun, çünkü takım arkadaşlarının pas alabilecekleri ve pozisyona girebilecekleri alanlar kapanmış oluyor. Karpaty'nin ilk golünden önce Ali Turan'ın kaçırdığı adama atılan pas gibi etkili pas da yapamadı, bu tip arapaslarını atacak fırsat bulmakta özellikle ilk yarı oldukça zorlandı Galatasaraylı futbolcular, ikinci yarı ise denemeler genelde başarısız oldu. Bir diğer husus ise defans oyuncularının kendi sahalarında çakılı kalmaları sonucu rakipten dönen topların toplanamaması sebebiyle Karpaty Lviv'e verilen kontralardı.


Karpaty'nin ilk golünde defansın 3'e 3 yakalanması, ilk yarı boyunca ne kadar bilinçsiz atak yapıldığının, ofans yerleşiminin ne kadar sağlıksız olduğunun bir göstergesiydi. Kaptırılan top ve geriye koşamayan oyuncuları bir kenara bırakırsak, Ali Turan'ın adamını kaçırması ve Servet'in ön direğe koşu yapan ceza sahasındaki tek rakip futbolcuyu tutaması ile birlikte evlere şenlik bir gol yedi Galatasaray. Golden sonra hem tribünde hem de saha içerisindeki futbolcularda ister istemez bir panik başladı. Pas hataları arttı, motivasyon düştü ve bunun sonucunda oyunun kontrolü yavaş yavaş rakibin eline geçti. Bu dakikalarda ikinci bir gol gelebileceğini ben dahil herhalde maçı seyreden herkes, teknik kadro ve futbolcular da dahil, hissetmiştir. Yie Ali Turan'ın kanadından yapılan bu sefer yüksek bir orta, arka direğe giden topa Aykut'un kaleden çıkmayışı, Hakan Balta'nın ne yapmaya çalıştığının anlaşılamadığı bir hareketi ve amatör küme takımlarının dahi yemeyeceği basitlikte, yine evlere şenlik bir gol. Ortanın Ali Turan'ın kanadından gelmesi sürpriz değil, rakip daha çok kendi solundan yüklendi ilk yarı boyunca. Ancak savunmanın göbeğinde yapılan hatalara anlam veremiyorum. Hakan Balta, son iki sezondur inanılmaz bir düşüş içerisinde. Milli Takım'daki yerini de kaybedecek bu gidişle. Çağlar'ın iyi bir sol bek olduğuna inanmıyorum ama Hakan'ın bu hali bana Çağlar'a bir şans vermemi söylüyor sanki. Gol pozisyonunda da en kötü ihtimalle kornere atması gereken topu rakibe buyur etti. Orada Aykut'a mı vermeye çalıştı, yoksa topu durdurmaya mı çalıştı, hala anlayabilmiş değilim. O kadar alçaktaki topu göğsü ile nasıl durdurmayı düşünüyordu merak ediyorum. Bu hatayı bir altyapı futbolcusunun yapmasını anlarım da Hakan gibi tecrübeli bir oyuncuya yakıştıramadım doğrusu.

İlk yarı sonunda yükselen protestolar haklıydı. Aylardır yapılamayan transferler, satılan oyuncuların yerlerinin doldurulamaması ile sahadaki kadronun geçen seneki kadrodan dahi kötü hale gelmesi, bazı futbolcuların vasat altı performansları, yönetimden gelen tutarsız açıklamalar taraftarın da sabrını taşırdı doğal olarak. Yönetim, taraftarlarla büyük bir kumar oynuyor. Bu takım ligin ikinci yarısını TT Arena'da geçirecekse en çok ihtiyacı olan şey taraftar. Kısacası yönetim taraftarla barışık olmak, taraftara kulak vermek zorunda. Adnan Sezgin'i istifaya davet eden 20.000 kişinin bir bildiği vardır elbet.


İkinci yarıya beklendiği gibi Galatasaray hızlı başladı. Tek çaresi buydu ne de olsa. Bu takım geriden gelerek ne maçlar çevirdi, Real Madrid, Milan, Juventus... Karpaty'ye mi boyun eğecekti? Galatasaray ruhunu iyi özümsemiş, damarını kesse sarı kırmızı akacak "birkaç iyi adam"ın varlığı yetecekti başkaldırış için. Bu adamların başta Arda, sonra Ayhan, Servet, Hakan Balta olmasını beklerken, Kewell ve Baros gibi belki formada 2 senelik, ama yürekte 2 asırlık iki Galatasaraylı çıktı ortaya. İkisi de pes etmedi, yanlarında Arda da destek olmaya çalıştı, her ne kadar saha içerisinde maç boyunca "yalnızları" oynamış olsa da. Bu üçlünün insanüstü çabası, Karpaty Lviv gibi "çapsız" bir takımı alaşağı etmeye yetti. İkinci yarı tek kale oynandı, önce Kewell'ın uzak direğe havadan gönderdiği pas ve Baros'un gelişine yarım volesiyle gelen ilk gol, ardından Servet'in direkten dönen kafası, Baros'un yakaladığı iki pozisyon ve Galatasaray'ın rakibinin üzerine çullanması, 75. dakikaya kadar ikinci golü bulamadıktan sonra başgösteren yorgunluğa rağmen inatla topu ve rakibi kovalayan, isyankar Neill, Kewell'ın ikinci golden önceki çalımları, rakip defansı dağıtması, yerden ve sert bir şekilde topu müthiş bir önseziyle altıpas içerisine dalan Baros'un önüne bırakması, Baros'un patlayan hırsını toptan çıkarırcasına vurması ve tavana çakılan top, ikinci yarıdan aklımda kalanlar. Ha, bir de Barış'ın 250 (!) metreden çektiği şut. 

Açık konuşmak gerekirse teknik-taktikten öte, Galatasaraylı futbolcular için psikolojik bir savaştı dünkü karşılaşma. Kendilerini ispat maçıydı. Çok gergin başladılar. Bu tip maçları kazanırsın, kaybedersin. Önemli olan sahada dirayetli ve onurlu kalmaktır işin sonunda. İlk yarı ne kadar eleştirirsek eleştirelim, boş. İkinci yarıdaki arzuyu, hırsı, duygu yoğunluğunu görmemek için kör olmak lazım. Başta Kewell ve Baros olmak üzere Arda, Neill ve dönem dönem Ayhan 'ın çabaları bu forma altında görmek istediğimiz performanslar. Bunlar dışında Mustafa Sarp'ın ve Barış'ın sınırlı yeteneklerine/yeteneksizliğine rağmen potansiyelini zorlama çabalarının da payı vardır elbet beraberliğin yakalanmasında. Ancak Hakan Balta ve Ali Turan'ın hayalkırıklığı yarattıklarını söylemek lazım. Çok değil, daha 4 gün önce Sivas karşısında sağ bekte tel tel dökülen Ali Turan'ın, göbekte oynamayacaksa kulübede oturması daha iyi olacak. İki golün de kendi kanadından gelmesi bir yana, kaçırdığı adamlar ve oyun içerisindeki ne yaptığını bilmez görüntüsü dahi bunu açık olarak gösterdi bize.



Hiç yorum yok: