26 Ağustos 2010

Rogelio "El Mellizo" Funes Mori



River Plate takımında 19 yaşında ilk 11'e yükselmek kolay iş değildir. Çok özel bir futbolcu olmadığınız sürece, altyapısından her sene onlarca futbolcu yetişen bu takımda yer bulamazsınız kendinize. Rogelio, tartışmasız çok özel bir genç oyuncu. Apertura'nın ilk maçında Tigre'ye karşı takımının tek golünü atarak maçı kazandırması, Independiente karşısında durumu 1-0 ve 2-1'e getiren golleri atması, O'nun bir "winner" (kazanan) olduğunu, olgunluğunu ve soğukkanlılığını gösteriyor, yabancı basında "sharpshooter" (keskin nişancı) olarak adlandırılmaya başlamış bile. River'a ilk 3 haftada neredeyse tek başına 6 puan kazandırdı ve Velez ile birlikte 9 puanla ilk iki sıradalar.

Jose ve Rogelio Funes Mori. İkisinin de lakabı "El Mellizo" (ikiz).

Rogelio'nun hikayesi ilginç. Arjantin doğumlu, kendisi gibi bir futbolcu olan ikizi Jose ve ailesi ile birlikte 10 yaşındayken Dallas'a taşınıyorlar. Orada ikizinin de katıldığı bir reality show yarışmasını kazanıyor ve Dallas FC kulübünün altyapısına seçiliyor, daha sonra Stamford Bridge'de Chelsea ile birlikte antrenmanlara katılma şansını yakalıyor. İngiltere'deyken tesadüfen River Plate'in genç takımı da bir turnuva için orada bulunuyor ve keşfedilip ikizi ile birlikte River Plate'e transfer oluyor. İkizi Jose genç takımla çalışırken, kendisi geçen sene River Plate A takımı ile ilk 11'de forma giymeye başlıyor ve oynadığı ilk 6 maçta 5 gol atıyor, hatta Racing Club maçında hat-trick yapıyor ve sürati, top tekniği ve bitiriciliği ile Avrupalı scoutların dikkatini çekmeyi başarıyor. Ancak River kötü bir sezon geçiriyor ve Rogelio kendini daha fazla gösterme fırsatı bulamıyor. Rogelio geçen sene Racing Club karşısında yaptığı hat-trick sonrasında Sir Alex Ferguson tarafından da izlenmeye başlanmıştı ve Manchester'a transfer olacağı konuşuluyordu. Ancak O, Hernandez ve Bebe'yi transfer etmeyi tercih etti. Şanssızlığı geçen sene River'ın kötü bir sene geçirmesi ve şampiyonluk yarışından uzak kalmasıydı. Ama bu sene Rogelio'nun katkısıyla 3'te 3 yaptılar ve şampiyonluk için iddialılar. Buonanotte, Ortega ve Villalba gibi iyi isimlere sahipler ve oturmuş bir kadroları var. 


Rogelio şimdiden Juventus, Milan, Napoli, Fiorentina ve Palermo tarafından izleniyor. Bu sene göstereceği performansa göre 1-2 sene içinde İtalya'nın yolunu tutmasını bekliyorum.

Diego Wolfsburg'da!


Beklenen oldu. Wolfsburg oyuncuyla haftalar öncesinde anlaşmıştı zaten, 20 milyon Euro'ların konuşulduğu bir ortamda 15 milyon Euro'ya işi bitirdi. Juventus'un harcadığı paralar sonrasında br oyuncuyu satmaya ihtiyacı vardı. Bu da geçen sene beklentilerin altında kalan ve yapılan transferler sonucu bölgesinde alternatifleri çoğalan Diego'ydu. Şimdi sıra Misimovic'te. Bence bu işin rengi bugün belli olur. Misimovic Schalke'ye gider.

Edit: Kime niyet kime kısmet, Misimovic Galatasaray'da!

25 Ağustos 2010

Attıkları Gole Sevinemeyenler: Gabriel Batistuta, İbrahim Akın ve Güven Varol


Akla gelen ilk adam Batistuta'dır. 10 sezon formasını giydiği Fiorentina'dan Roma'ya transfer olduğu sezon Fiorentina'ya attığı gol sonrası ağlayan adamdır. Teselli etmek Zago'ya düşmüştür.

Haftasonu benzer görüntüleri Beşiktaş - İBB maçında İbrahim Akın'ın, Ankaragücü - Manisaspor maçında Güven Varol'un eski takımlarına attıkları gol sonrası izledik. Manisaspor'lu taraftarların Güven'i alkışlamaları, bize futbolu neden sevdiğimizi hatırlattı. Maç sonunda Güven ile yapılan röportajı seyrederken benim gözlerim doldu, kim bilir Güven neler hissetmiştir.

Merseyside FC






Bundan daha iyi haber olamazdı Trabzon için. Liverpool'un adı Liverpool, ama Trabzon kadrosundaki isimler PES'teki çakma Liverpool olan "Merseyside FC"yi akla getiriyor. Hodgson 3-0'lık Man City hezimetinden sonra futbolcularına bu maçı unutmalarını söylemiş, ama unutulacak gibi değil. Liverpool, rakipleri 6-0'lık maçlar çıkarırken zor günler geçiriyor. Haftasonu, Chelsea'nin ilk hafta 6-0'la gönderdiği West Bromwich ile Anfield'da karşılaşacaklar. Torres ve Gerard'ın bu maçta oynamaları bekleniyor, ki Gerard'ın sırt ağrıları varmış, haftasonu oynayacak gibiyse ciddi birşey olmadığı belli. Burada açıkça Liverpool'un Trabzon'u hafife aldığını görüyorum. Trabzon'un turu geçmesi kesinlikle sürpriz değil.

Apertura ve Boca'nın Çöküşü



Apertura, Arjantin'in en zengin kulübü Boca'nın çöküşüne şahit oluyor.



Boca, geçen sezon vasat altı performans sergilemiş, hem Apertura'da (11.) hem de Clausura'da (16.) ilk 10'a dahi girememişti. Bunun üzerine sezon başında geçen sezonun Clausura şampiyonu Argentinos Juniors'un teknik direktorü Claudio Borghi takımın başına getirildi, 38 maçta 59 gol yiyen takımın defans hattı transfer döneminde yapılan takviyelerle güçlendirildi, Riquelme ve Palermo ile sözleşme uzatıldı. Bütün bunlara rağmen Boca ilk üç maçta sadece bir puan alabildi. Son maçlarında 20 sene sonra geçen sezon Arjantin 1. Ligi'ne yükselen All Boys takımına 2-0 yenildiler. Riquelme sakat, muhtemel 1 ay daha oynayamayacak. Palermo'nun fiziğinin ve yaşının verdiği hantallıkla belini döndüremediği açıkça gözüküyor. Geçen sezondan ders alınamamış olacak ki, Borghi 3-4-3'ten vazgeçmiyor. Basın Borghi'yi eleştiri yağmuruna tutuyor. Bu durum Boca'nın başına çok iş açacak gibi gözüküyor. 


Geçtiğimiz sezonların istikrarlı takımlarından Velez Sarsfield 3'te 3 yaparak zirveye yerleşti. Maxi Moralez bu takımın herşeyi. Arkasında Leandro Somoza orta sahada defansif anlamda çok iyi işler çıkarıyor, zaten ligin en iyilerinden. İleride Juan Martinez ve Santiago Silva hem iyi anlaşan hem de üretken bir ikili. Genelde yedek başlayan ve benim futbolculuğunu çok beğendiğim Jonathan Cristaldo da şans verildiğinde çok verimli bir golcü. Bu hafta kendi evlerinde Argentinos Juniors'u 2-0 ile geçerken zorlanmadılar. Bu sezon River Plate ile birlikte iyi başlangıç yaptılar.

Banfield kendi sahasında ağırladığı Estudiantes ile 0-0 berabere kaldı ve bu iki takım da ilk puan kayıplarını yaşadı. Veron'lu Estudiantes de Boca gibi 3-4-3 dizilişi ile oynayan ve Banfield gibi 4-4-2 oynayan takımlara karşı zorlanan bir takım. Banfield ise geçtiğimiz sezon Apertura şampiyonu olmuştu. Estudiantes'in Clausura'da şampiyonluğu bir puanla kaybettiğini düşünürsek bu aslında şampiyonların maçıydı diyebiliriz. İki takım da kontrollü bir maç çıkardı, sonuçta maçın berabere ve alt bitmesi büyük bir sürpriz değil. 


Haftaya müthiş derbi var. Boca ve Velez, La Bombonera'da karşılaşacaklar. Boca'nın son şansı, mağlubiyet kulübü karıştırır. Velez dediğim gibi zirvede, çok formdalar. Ne yapıp edip bu maçı bir yerlerden seyretmeli.

Gourcuff Lyon'da!

Fransa'nın yeni moda ikonu (!) yakışıklı Gourcuff (ki kendisi Taylor Swift'le berabermiş, ben de yeni öğrendim), 22 milyon Euro karşılığında Bordeaux'dan Lyon'a transfer oldu. Bordeaux'da Tigana'nın bu sene işi zor gibi. Takım geçen sene Blanc'ın mirasını yemişti, bu sene yiyecek miras da kalmadı artık. Lyon bu sezon Jimmy Briand ve Gourcuff'ten başka transfer yapmadı. Buna karşılık Mensah kiralık Sunderland'e, Piquionne bonservisiyle geçen sene Portsmouth'tan hocası Avram Grant'ın çalıştırdığı West Ham'a, yılların efsanesi Govou ise bedelsiz olarak Panathinaikos'a gitti. Marsilya'nın Gignac ve Remy transferlerinden sonra bu sezon Lyon ve Marsilya'nın şampiyonluk için çekişeceklerini, Bordeaux'nun ise bu yarışı biraz dışarıdan takip edeceğini söylemek yanlış olmaz.


Bir İhtimal Daha Var, O Da Misimovic Mi Dersin?

Wolfsburg, Diego için Juventus'a yaptığı 16 milyon Euro'luk teklifi 20 milyon Euro'ya çıkardı. Steve McClaren, Misimovic'in isteksizliğini görmüş olacak ki,  Diego için yönetimi sıkıştırıyor. Juventus yaz döneminde orta saha ve forvete birçok transfer yaptı. Dünya kupasında İtalya formasıyla izlediğimiz forvet hattının her yerinde oynayabilen fundamentali gelişmiş Simone Pepe'yi Udinese'den satın alma opsiyonlu kiraladılar, Catania'dan yine bir forvet oyuncusu olan Uruguaylı Jorge Martinez'i 12 milyon Euro'ya aldılar, Krasic için CSKA'ya 15 milyon Euro verdiler ve en son Liverpool'dan Aquilani'yi kiraladılar. Bunların yanında geçen sezon Parma'da kiralık olarak iyi bir sezon geçiren Palermo'lu 23 yaşındaki Lanzafame'yi de kiralık olarak kadrolarına kattıklarını söyleyelim. Del Piero, Iaquinta ve Amauri gibi mevcut oyuncularıyla birlikte hücumda bu kadar çeşitli opsiyonları varken, üstelik transfere yüklü paralar harcamışken, Diego gibi 24,5 milyon Euro'ya alınan ve beklentilerin oldukça altında kalan bir oyuncu için 20 milyon Euro, Juventus için çölde vaha görmek olsa gerek.

Bu transferin gerçekleşmesi halinde Misimovic'e yol gözükecek. Devrede Galatasaray ile birlikte Schalke de var. Magath Baptista'yı istemedi, eski öğrencisi Misimovic'te ısrar ediyor. Misimovic Galatasaray gibi Schalke'nin de çok ihtiyacı olan bir oyuncu. Galatasaray'ın şansı az, Magath etkisi az buz değildir bu transferde.

Bu adamı Galatasaray'da görmek isteyenlerin başında kendimi sayabilirim. Misimovic, Lincoln'ü özleyen taraftarın yüreğine su serper. Lincoln derken, sorun çıkaran, deplasmanlara gitmek istemeyen, tatillerden geç dönen, psikolojisi sallanan Lincoln değil elbette, Skibbeli sezonun ilk yarısında seyrettiğimiz o muhteşem Lincoln'den bahsediyorum. Futbol zekası, oyun kurma becerisi ve yetenekleri üst düzey bir oyuncu Misimovic, tıpkı Lincoln gibi. Ama Lincoln'den daha iyi bir altyapısı var, ne de olsa Bayern'de yetişmiş ve bir Bosnalı olarak hayattan da gerekli dersleri almış. Komple bir hücum oyuncusudur ve Galatasaray'ın eksikliğini hissettiği yaratıcı oyun kurucu futbolcu için biçilmiş kaftandır.

Zvjezdan Misimovic'e Almanya'da ismi ile olan benzerliği sebebiyle "Zwetschge" diyorlar. Anlamı, mürdüm eriği.


23 Ağustos 2010

Galatasaray Gururla Sunar | Bir Orta Saha Üçlemesi: Mustafa Sarp, Barış Özbek, Ayhan Akman



Bir takım düşünün ki, orta sahadan topu ileriye taşıyacak adamı Mustafa Sarp.


Bir takım düşünün ki, orta sahada en savaşçı, top kapan ve forvetlere servis yapan adamı Barış Özbek.


Bir takım düşünün ki ön liberosu geriden oyun kuran adamı Ayhan Akman.


Hayır, bu takım sıradan bir Anadolu takımı değil.

------------------

Modern futbolda temel unsur, topa mümkün olduğunca sahip olmaktır. Bu basittir. Fazla efor gerektirmez. Geriye oynarsın, yana oynarsın, top bir şekilde sende kalır, maç sonunda topa sahip olma oranlarına baktığında %60 - %65 top sende kalmıştır. Asıl zor olan ve efor gerektiren topu iyi ve etkili kullanabilmektir, yardımlaşabilmek ve bu sayede üçgenler, dörtgenler oluşturup baskı altındayken en dar alandan dahi topu çıkarabilmektir. Top sendeyken problemler azdır, tek dert etmen gereken onu nasıl ileriye taşıyacağındır. Bu da yumuşak ayaklara sahip, dikine veya kanatlara isabetli pas atabilen, yaratıcı adamlarla mümkündür. Orta sahada tek pas oynamak, topu, dolayısıyla rakibi koşturmak adına önemlidir. Sen olduğun yerde sadece ayağını sağa veya sola oynatırken rakip topun peşinden koşmakta ve yorulmaktadır. Yapılan tek paslar sonucu rakip sürekli blok halinde hareket ettiği için boş alanlar oluşacaktır. İşte yumuşak ayaklı adamlar da burada devreye girer, Onların işi topu boşalan alanlara en etkili biçimde atmak ve takım arkadaşlarını pozisyona sokmaktır. 

Top rakipteyken işler biraz daha karışıktır. Rakibin düştüğü hataya düşüp arkada boş alanlar bırakmamak gerekir. Bu da biraz efor harcamak demektir. Pres bir ya da iki kişiyle yapılmaz, takım halinde yapılır. Aynı yere doğru yapılmaz, farklı adamlara doğru yapılır. İleri uçtaki adamınız rakibe pres yaparken, diğer adamlarınız pres altındaki rakibin pas atabileceği yerlere doğru koşular yapmalı, o bölgedeki rakip oyuncuları rahatsız etmelidirler. Bu sayede rakip takımın etkili top kullanması önlenmiş olur ve topu kazanma olasılığınız artar. Rakibiniz uzun top oynamayı tercih ediyorsa tek yapmanız gereken herşeye karşın kademeyi sağlam tutmak ve topun atıldığı bölgede en uzun boylu futbolcuyu bulundurduğunuzdan emin olmaktır.

Mustafa Sarp, Barış Özbek ve Ayhan Akman üçlüsünün yukarıdaki basit sistemi uygulama olasılığı sizce nedir?

Bardağı Taşıran Son Damlalar


Daha hazırlık kampında yaşanmıştı ilk şok. Fenerbahçe ile yapılan Dostluk Kupası karşılaşmasında rakibi 14. dakikada on kişi kalmasına rağmen topu bir türlü rakip kaleye sokamamış, üstüne üstlük bir de gol yemişti Galatasaray. Maç 1-0 kaybedilmiş, Galatasaray'ın bütün maç tek kale oynadığından bahsedilmiş, takım henüz hazır değil denmişti. Taratar da bu mağlubiyete fazla takılmamıştı, ne de olsa hazırlık maçıydı. Bu maçtan sonra takıma katılacak yeni yabancı transferler takımın gücüne güç katacak, Galatasaray sezon başladığında tamamen hazır hale gelmiş olacaktı.

Ardından sezonun ilk resmi maçı olan UEFA Avrupa Ligi ön eleme turu ilk karşılaşmasında Galatasaray 2-0 öne geçiyor, Avrupa kupalarında esamesi okunmayan OFK Belgrad takımına karşı sayısız gol pozisyonuna girmesine rağmen, son 10 dakikada 2 gol yiyerek 2-2 berabere kalıyordu. Takımın son 20 dakikadaki fiziksel çöküşü göze batıyordu, nitekim bu dönemde iki gol birden yenmiş olması takımın kondüsyon eksikliğini açıkça gözler önüne seriyordu. Bu maçta yeni transferlerden Serdar Özkan ve Mehmet Batdal ilk 11'de başlarken, Pino 58. dakikada Serdar Özkan'ın, Cana ise 82. dakikada Barış'ın yerine giriyordu.

İlk maçta yaşanan hayal kırıklığının ikinci maçta giderileceğini umarak televizyon başına geçtik. Maçı 5-1'lik skorla rahat kazanan Galatasaray, kendini sıkmadan girdiği gol pozisyonlarını değerlendirerek 5 gol atıyor, ancak kalesinde gördüğü pozisyonlarda tehlikeler yaşıyordu. Nitekim yine defans hatasından kaynaklanan bir gol gördü kalesinde. Defans yine alarm veriyor, takım yine son 20 dakikada sahada yürüyordu. Yeni transfer Lorik Cana 90 dakika forma giyerken, Pino, Serdar Özkan'ın yerine bu sefer 61. dakikada oyuna giriyordu. 30 dakikada sahada kalan ve sakatlanan Pino, 29 Temmuz'da oynanan bu maçtan sonra oynanan 3 resmi maçta da forma giyemeyecekti. Bu maçta sergilenen futbol birçok taraftarı memnun etmemişti, ancak skor ne de olsa 5-1'di ve futbolda kazanan her zaman haklıydı.

Ardından ligin ilk maçında Galatasaray Sivasspor ile deplasmada karşı karşıya geldi. Galatasaray maça hızlı başladı, golü erken buldu. Ama geçen sezonun kronikleşmiş galibiyeti koruyamama hastalığı nüksetti ve bağıra bağıra gelen iki gol ile Galatasaray karşılaşmadan 2-1 mağlup ayrıldı. Yeni transferlerden Ali Turan sağ bekte inanılmaz kötü bir performans sergilerken, Lorik Cana 72. dakikada yerini Milan Baros'a bırakıyordu. OFK maçından sonra bu maç da bize, geçen seneden beri takımda hem kadro hem de taktik anlamında hiçbir değişiklik olmadığını, bu sezon da Galatasaray'ı oldukça sancılı dönemlerin beklediğini gösteriyordu.

UEFA Avrupa Ligi Play-off karşılaşması ilk turunda rakibimiz Ukrayna temsilcisi Karpaty Lviv'di. Galatasaray taraftarının beklentisi maçın rahat bir skorla kazanılıp Sivas mağlubiyetini unutmak, Avrupa Ligi'nde gruplara kalmayı garantilemek ve Bursa maçı için moral deoplamaktı. Ancak beklenen olmadı. Dişli Lviv ilk yarıda 2-0'lık üstünlüğü sağladı. İlk yarı resmen sahada yürüyen Galatasaray yerine ikinci yarı arzulu ve savaşçı bir Galatasaray bulduk karşımızda. Başta Kewell ve Baros olmak üzere Arda, Ayhan ve Neill ile şahlanan Galatasaray, çok net 3 gol pozisyonunu kaçırmasına rağmen maçı 2-2'ye getirmeyi başarıyordu. İkinci yarıdaki futbolu, rakibe verilen bir net gol pozisyonu dışında istisnasız herkes beğeniyor ve bütün sezon boyunca Galatasaray'dan bu performansı bekliyordu. Bu karşılaşmada yeni transferlerden Ali Turan, Serdar Özkan ve Mehmet Batdal ilk 11 başlıyor, sakatlanan Mehmet Batdal ve Serdar Özkan'ın yerlerine sırasıyla 35. dakikada Baros ve 53. dakikada Barış oyuna giriyordu. Pino sakatlığı devam ettiği için, Cana ise maçtan önce yapılan idmanda dizinden sakatlandığı için bu maçta forma giyemedi.

Galatasaray için asıl belirleyici olan, 18 sezondur Ali Sami Yen'de yenilmediği geçen sezonun şampiyonu Bursaspor ile yapacağı karşılaşmaydı. Maça Galatasaray tıpkı Sivas maçı gibi hızlı başladı ancak yine defansta yaşanan adam paylaşımı sorunu ve dönen topun kazanılamaması ile, geçen sezon Bursa'nın en önemli silahlarından olan ve benim Elano'dan daha çok beğendiğim Ivan Ergiç Bursaspor'un ilk atağında golü buldu. Sonraki dakikalarda rakip kaleye yüklenen Galatasaray yine bir türlü gol atamıyordu. Bu kadar baskı sonucu gelmeyen gol ile Galatasaray'ın direnci kırıldı, futbolcuların yine son 20 dakikada ayakta duracak haleri kalmadı, üstüne ikinci gol geldi ve Galatasaray maçtan 2-0 mağlup ayrıldı. Galatasaray'ın %60'lık topla oynama yüzdesi, maç boyunca kullandığı 18 korner (rakip 3 korner) ve yaptığı 394 isabetli pas (rakip 230 pas) sonucu golü bir türlü bulamaması, ofansif organizasyonların yetersizliğini, takımdaki yaratıcı oyuncu, özellikle oyun kurucu eksikliğini ve son vuruşlarda yeterince etkili olunamadığını gösteriyordu. İşin kötüsü duran toplar dışında Galatasaray'ın pozisyonunun dahi olmamasıydı. Defans her zamanki gibi güven vermiyordu. Unutmadan, bu karşılaşmada yeni transferlerden sadece Ali Turan forma giydi, Cana ve Pino'nun tedavilerine ise hala devam ediliyor.

Yukarıdaki analizlerin en çarpıcı yanı, geçen seneden beri takımda değişen hiçbir şeyin olmadığının açık olarak görülmesi. Ne futbolcularda değişikliklik var, ne takım kurgusunda, ne yaşanan sıkıntılarda. Yapılan takviyelerin yeterli olup olmadıkları tartışılıyor, birçoğunun ilk 11'de oynayacak kapasiteye sahip olmadıkları, zira şu ana kadar oynanan maçlarda ya oynamadıkları ya da kötü performans sergiledikleri açıkça ortada Hal böyleyken geçen sezondan beri aksayan orta saha ve kaleye gerekli takviyeler bir türlü yapılamadı. Galatasaray'ın öne geçtikten sonra galibiyeti koruyamama hastalığına da çözüm bulunamamış gözüküyor. Geçen sene de çok can yakan duran toplar ve yan toplar için ekstra çalışma yapılmamış, bu sorun da çözülememiş. Takımın kondüsyonu da hala zayıf, 60. dakikadan sonra takımın eli beline gidiyor. Yani nereden bakarsanız bakın, Galatasaray geçen sezon kaldığı yerden devam ediyor, yine elle tutulur hiçbir şey yok.

Sorunlar o kadar fazlaki, basite indirgemek gerekirse UEFA Kupası ve Süper Kupa başarılarının sürdürülememesi, Galatasaray'ın 2000'lerin başından beri plansız, programsız ve vizyonsuz, günü kurtarmaya yönelik yönetilmesi sonucu gelinen nokta bu. Son 10 sene yapılan transferlere bakalım, kaç tanesi iz bırakmış, kaç tanesinden zarar edilmiş, ne kadar para harcanmış, bu oyuncuların takıma katkıları ne olmuş? Yönetim, Galatasaray'ın son on senesinden ve özellikle geçen sene yaşanan fiyaskodan sonra gerekli dersleri alamamış olacak ki, transferler sezon başlamış olmasına rağmen hala yapılabilmiş değil, geçen seneki kadro zaafiyeti hala devam ediyor, Rijkaard hala Mustafa Sarp, Barış, Ayhan orta sahasıyla oynamak zorunda bırakılıyor, kalede hala Aykut ve Ufuk oynuyor. Bu "ders almam, ders veririm, ben herşeyin en iyisini bilirim" tavırları, "Galatasaray'ımızı aydınlık günler bekliyor, tünelin sonundaki ışığı gördük" ilüzyonları, sürekli "transfer yapıldı yapılacak, 5 dakika içinde de olabilir, 5 sene içinde de olabilir, Galatasaray'da transfer bitmez" martavalları artık taraftarın da sabrını taşırmış durumda. Çok açık bir görüntü var: rakipleri Guti, Quaresma, Dia, Stoch, Niang, Insua, Jaja gibi adamlar almışken, Galatasaray taraftarı da transfer istiyor. Bu transfer taraftarlığı falan değil, taraftar takımın kalitesizliğinin farkında. Konu transfer olunca, transferden sorumlu tek yetkili olduğuna göre Adnan Sezgin'den başka bir yere gitmeye gerek yok. Haldun Üstünel gibi bir transfer sihirbazını tasfiye edip yerine getirilen Sezgin, ki hakkında Fenerbahçeli olduğundan tutun da, şike yaptığına, komisyoncu olduğuna, transferleri bilerek geciktirdiğine ve komisyon alamayacağı transferleri sabote ettiğine dair hakkında binbir türlü söylenti dolaşıyor, protesto edilmesin de kim edilsin? Şunu söylemek lazım, Adnan Polat, Adnan Sezgin'e bu kadar güvenmekle çok ince bir çizgi üzerinde yürüyor. Başarısız sonuçlar devam ederse, protestolar kısa süre sonra Adnan Sezgin'i göreve getiren Adnan Polat ve yönetimine de kayacaktır.

Bir parantez de Rijkaard ve Neeskens ikilisine açmak lazım. Bir kere taraftar bu ikiliyi çok seviyor. Galatasaray'ın daha iyi bir teknik ekip bulamayacağını düşünüyor. Bir bakıma haklı. Ancak Rij-Nees'in de hataları var. Takımın kaleci eksikliği bu kadar ortadayken ve Rijkaard'ın yönetimden kaleci alınmasını talep etmesi gerekirken, Aykut ve Ufuk'la devam edilmesi çok büyük bir hata bana kalırsa. Kaleci transferi bu zamana kadar olmadıysa bundan sonra olacak iş değil artık. Demek ki Rij-Nees, Aykut ve Ufuk ikilisinden oldukça memnun. İkincisi transfer konusunda oldukça pasif davrandılar, yönetimi bu konuda zorlayamadılar, geçen sezon çekilen sıkıntıları aktaramadılar. Koskoca Rijkaard'ın Galatasaray kulübünde transfer konusunda ağırlığı yok, Adnan Sezgin kimi alırsa, başka çaresi yokmuş gibi yetinecek. Şu ana kadar alınan hiçbir oyuncunun teknik kadro tarafından istenerek alındığını düşünmüyorum. Ha, ellerinde takımın kriterlerine uygun bir oyuncu listesi olup olmadığı da tartışılır. Üçüncüsü ve en önemlisi tüm rakipleri sezonu daha önce açmışken, Galatasaray'ın sezonu ancak 5 Temmuz'da açmış olması. Rijkaard balayındayken Neeskens Florya'da çalışmaya başlamıştı. O dönem futbolcuları toplayıp kondüsyon çalışmalarına başlanabilirdi. Bunun yapılmamasının sonucunu, son 20-30 dakikada futbolcularının sahada yürüyecek hallerinin kalmamasından çok net görülüyor. Galatasaray net olarak sakatlarıyla ve sağlıklılarıyla sezona hazır değil.

Galatasaray'ı bu sene çok zor günler bekliyor. Gidişat o kadar kötü ki, takımın ligin ikinci yarısında TT Arena'ya ilgi göstermemesi gibi bir ihtimal de var. Fenerbahçe ile yapılan Dostluk Kupası maçında başlayan ve en son Bursa maçı ile devam eden kötü gidiş, bardağı taşıran son damlalar artık. Karpaty maçında alınacak bir olumsuz sonuç ve arkasından Eskişehir deplasmanında kazanılamaması artık bardağı taşıracaktır. En kötü senaryoda Avrupa'dan elenmiş, ligde ilk 5'in dışında kalmış, transfer yapamamış Galatasaray'ı sezonun ikinci yarısında TT Arena'da izlemeye gidecek olan taraftara (ben dahil) Allah sabır versin diyorum.

Haftasonu

Kayserispor - KDÇ Karabük 1:0 
Bayern Münih - Wolfsburg 2:1


Arsenal - Blackpool 6:0
Barcelona - Sevilla 4:0
Beşiktaş - İBB 0:2
Wigan Athletic - Chelsea 0:6
Fulham - Manchester United 2:2
Borussia Dortmund - Bayer Leverkusen 0:2
Galatasaray - Bursaspor 0:2


Cincinnati Masters:
Yarı Final: Mardy Fish - Andy Roddick 4-6, 7-6 (3), 6-1
Final: Roger Federer - Mardy Fish 6-7 (5), 7-6 (1), 6-4


Efes World Cup 9:
Türkiye - Lübnan 93:72
Arjantin - Kanada 79:64
Türkiye - Kanada 84:53


Global Community Cup Madrid:
ABD - Litvanya 77:61
ABD - İspanya 86:85