23 Ağustos 2010

Bardağı Taşıran Son Damlalar


Daha hazırlık kampında yaşanmıştı ilk şok. Fenerbahçe ile yapılan Dostluk Kupası karşılaşmasında rakibi 14. dakikada on kişi kalmasına rağmen topu bir türlü rakip kaleye sokamamış, üstüne üstlük bir de gol yemişti Galatasaray. Maç 1-0 kaybedilmiş, Galatasaray'ın bütün maç tek kale oynadığından bahsedilmiş, takım henüz hazır değil denmişti. Taratar da bu mağlubiyete fazla takılmamıştı, ne de olsa hazırlık maçıydı. Bu maçtan sonra takıma katılacak yeni yabancı transferler takımın gücüne güç katacak, Galatasaray sezon başladığında tamamen hazır hale gelmiş olacaktı.

Ardından sezonun ilk resmi maçı olan UEFA Avrupa Ligi ön eleme turu ilk karşılaşmasında Galatasaray 2-0 öne geçiyor, Avrupa kupalarında esamesi okunmayan OFK Belgrad takımına karşı sayısız gol pozisyonuna girmesine rağmen, son 10 dakikada 2 gol yiyerek 2-2 berabere kalıyordu. Takımın son 20 dakikadaki fiziksel çöküşü göze batıyordu, nitekim bu dönemde iki gol birden yenmiş olması takımın kondüsyon eksikliğini açıkça gözler önüne seriyordu. Bu maçta yeni transferlerden Serdar Özkan ve Mehmet Batdal ilk 11'de başlarken, Pino 58. dakikada Serdar Özkan'ın, Cana ise 82. dakikada Barış'ın yerine giriyordu.

İlk maçta yaşanan hayal kırıklığının ikinci maçta giderileceğini umarak televizyon başına geçtik. Maçı 5-1'lik skorla rahat kazanan Galatasaray, kendini sıkmadan girdiği gol pozisyonlarını değerlendirerek 5 gol atıyor, ancak kalesinde gördüğü pozisyonlarda tehlikeler yaşıyordu. Nitekim yine defans hatasından kaynaklanan bir gol gördü kalesinde. Defans yine alarm veriyor, takım yine son 20 dakikada sahada yürüyordu. Yeni transfer Lorik Cana 90 dakika forma giyerken, Pino, Serdar Özkan'ın yerine bu sefer 61. dakikada oyuna giriyordu. 30 dakikada sahada kalan ve sakatlanan Pino, 29 Temmuz'da oynanan bu maçtan sonra oynanan 3 resmi maçta da forma giyemeyecekti. Bu maçta sergilenen futbol birçok taraftarı memnun etmemişti, ancak skor ne de olsa 5-1'di ve futbolda kazanan her zaman haklıydı.

Ardından ligin ilk maçında Galatasaray Sivasspor ile deplasmada karşı karşıya geldi. Galatasaray maça hızlı başladı, golü erken buldu. Ama geçen sezonun kronikleşmiş galibiyeti koruyamama hastalığı nüksetti ve bağıra bağıra gelen iki gol ile Galatasaray karşılaşmadan 2-1 mağlup ayrıldı. Yeni transferlerden Ali Turan sağ bekte inanılmaz kötü bir performans sergilerken, Lorik Cana 72. dakikada yerini Milan Baros'a bırakıyordu. OFK maçından sonra bu maç da bize, geçen seneden beri takımda hem kadro hem de taktik anlamında hiçbir değişiklik olmadığını, bu sezon da Galatasaray'ı oldukça sancılı dönemlerin beklediğini gösteriyordu.

UEFA Avrupa Ligi Play-off karşılaşması ilk turunda rakibimiz Ukrayna temsilcisi Karpaty Lviv'di. Galatasaray taraftarının beklentisi maçın rahat bir skorla kazanılıp Sivas mağlubiyetini unutmak, Avrupa Ligi'nde gruplara kalmayı garantilemek ve Bursa maçı için moral deoplamaktı. Ancak beklenen olmadı. Dişli Lviv ilk yarıda 2-0'lık üstünlüğü sağladı. İlk yarı resmen sahada yürüyen Galatasaray yerine ikinci yarı arzulu ve savaşçı bir Galatasaray bulduk karşımızda. Başta Kewell ve Baros olmak üzere Arda, Ayhan ve Neill ile şahlanan Galatasaray, çok net 3 gol pozisyonunu kaçırmasına rağmen maçı 2-2'ye getirmeyi başarıyordu. İkinci yarıdaki futbolu, rakibe verilen bir net gol pozisyonu dışında istisnasız herkes beğeniyor ve bütün sezon boyunca Galatasaray'dan bu performansı bekliyordu. Bu karşılaşmada yeni transferlerden Ali Turan, Serdar Özkan ve Mehmet Batdal ilk 11 başlıyor, sakatlanan Mehmet Batdal ve Serdar Özkan'ın yerlerine sırasıyla 35. dakikada Baros ve 53. dakikada Barış oyuna giriyordu. Pino sakatlığı devam ettiği için, Cana ise maçtan önce yapılan idmanda dizinden sakatlandığı için bu maçta forma giyemedi.

Galatasaray için asıl belirleyici olan, 18 sezondur Ali Sami Yen'de yenilmediği geçen sezonun şampiyonu Bursaspor ile yapacağı karşılaşmaydı. Maça Galatasaray tıpkı Sivas maçı gibi hızlı başladı ancak yine defansta yaşanan adam paylaşımı sorunu ve dönen topun kazanılamaması ile, geçen sezon Bursa'nın en önemli silahlarından olan ve benim Elano'dan daha çok beğendiğim Ivan Ergiç Bursaspor'un ilk atağında golü buldu. Sonraki dakikalarda rakip kaleye yüklenen Galatasaray yine bir türlü gol atamıyordu. Bu kadar baskı sonucu gelmeyen gol ile Galatasaray'ın direnci kırıldı, futbolcuların yine son 20 dakikada ayakta duracak haleri kalmadı, üstüne ikinci gol geldi ve Galatasaray maçtan 2-0 mağlup ayrıldı. Galatasaray'ın %60'lık topla oynama yüzdesi, maç boyunca kullandığı 18 korner (rakip 3 korner) ve yaptığı 394 isabetli pas (rakip 230 pas) sonucu golü bir türlü bulamaması, ofansif organizasyonların yetersizliğini, takımdaki yaratıcı oyuncu, özellikle oyun kurucu eksikliğini ve son vuruşlarda yeterince etkili olunamadığını gösteriyordu. İşin kötüsü duran toplar dışında Galatasaray'ın pozisyonunun dahi olmamasıydı. Defans her zamanki gibi güven vermiyordu. Unutmadan, bu karşılaşmada yeni transferlerden sadece Ali Turan forma giydi, Cana ve Pino'nun tedavilerine ise hala devam ediliyor.

Yukarıdaki analizlerin en çarpıcı yanı, geçen seneden beri takımda değişen hiçbir şeyin olmadığının açık olarak görülmesi. Ne futbolcularda değişikliklik var, ne takım kurgusunda, ne yaşanan sıkıntılarda. Yapılan takviyelerin yeterli olup olmadıkları tartışılıyor, birçoğunun ilk 11'de oynayacak kapasiteye sahip olmadıkları, zira şu ana kadar oynanan maçlarda ya oynamadıkları ya da kötü performans sergiledikleri açıkça ortada Hal böyleyken geçen sezondan beri aksayan orta saha ve kaleye gerekli takviyeler bir türlü yapılamadı. Galatasaray'ın öne geçtikten sonra galibiyeti koruyamama hastalığına da çözüm bulunamamış gözüküyor. Geçen sene de çok can yakan duran toplar ve yan toplar için ekstra çalışma yapılmamış, bu sorun da çözülememiş. Takımın kondüsyonu da hala zayıf, 60. dakikadan sonra takımın eli beline gidiyor. Yani nereden bakarsanız bakın, Galatasaray geçen sezon kaldığı yerden devam ediyor, yine elle tutulur hiçbir şey yok.

Sorunlar o kadar fazlaki, basite indirgemek gerekirse UEFA Kupası ve Süper Kupa başarılarının sürdürülememesi, Galatasaray'ın 2000'lerin başından beri plansız, programsız ve vizyonsuz, günü kurtarmaya yönelik yönetilmesi sonucu gelinen nokta bu. Son 10 sene yapılan transferlere bakalım, kaç tanesi iz bırakmış, kaç tanesinden zarar edilmiş, ne kadar para harcanmış, bu oyuncuların takıma katkıları ne olmuş? Yönetim, Galatasaray'ın son on senesinden ve özellikle geçen sene yaşanan fiyaskodan sonra gerekli dersleri alamamış olacak ki, transferler sezon başlamış olmasına rağmen hala yapılabilmiş değil, geçen seneki kadro zaafiyeti hala devam ediyor, Rijkaard hala Mustafa Sarp, Barış, Ayhan orta sahasıyla oynamak zorunda bırakılıyor, kalede hala Aykut ve Ufuk oynuyor. Bu "ders almam, ders veririm, ben herşeyin en iyisini bilirim" tavırları, "Galatasaray'ımızı aydınlık günler bekliyor, tünelin sonundaki ışığı gördük" ilüzyonları, sürekli "transfer yapıldı yapılacak, 5 dakika içinde de olabilir, 5 sene içinde de olabilir, Galatasaray'da transfer bitmez" martavalları artık taraftarın da sabrını taşırmış durumda. Çok açık bir görüntü var: rakipleri Guti, Quaresma, Dia, Stoch, Niang, Insua, Jaja gibi adamlar almışken, Galatasaray taraftarı da transfer istiyor. Bu transfer taraftarlığı falan değil, taraftar takımın kalitesizliğinin farkında. Konu transfer olunca, transferden sorumlu tek yetkili olduğuna göre Adnan Sezgin'den başka bir yere gitmeye gerek yok. Haldun Üstünel gibi bir transfer sihirbazını tasfiye edip yerine getirilen Sezgin, ki hakkında Fenerbahçeli olduğundan tutun da, şike yaptığına, komisyoncu olduğuna, transferleri bilerek geciktirdiğine ve komisyon alamayacağı transferleri sabote ettiğine dair hakkında binbir türlü söylenti dolaşıyor, protesto edilmesin de kim edilsin? Şunu söylemek lazım, Adnan Polat, Adnan Sezgin'e bu kadar güvenmekle çok ince bir çizgi üzerinde yürüyor. Başarısız sonuçlar devam ederse, protestolar kısa süre sonra Adnan Sezgin'i göreve getiren Adnan Polat ve yönetimine de kayacaktır.

Bir parantez de Rijkaard ve Neeskens ikilisine açmak lazım. Bir kere taraftar bu ikiliyi çok seviyor. Galatasaray'ın daha iyi bir teknik ekip bulamayacağını düşünüyor. Bir bakıma haklı. Ancak Rij-Nees'in de hataları var. Takımın kaleci eksikliği bu kadar ortadayken ve Rijkaard'ın yönetimden kaleci alınmasını talep etmesi gerekirken, Aykut ve Ufuk'la devam edilmesi çok büyük bir hata bana kalırsa. Kaleci transferi bu zamana kadar olmadıysa bundan sonra olacak iş değil artık. Demek ki Rij-Nees, Aykut ve Ufuk ikilisinden oldukça memnun. İkincisi transfer konusunda oldukça pasif davrandılar, yönetimi bu konuda zorlayamadılar, geçen sezon çekilen sıkıntıları aktaramadılar. Koskoca Rijkaard'ın Galatasaray kulübünde transfer konusunda ağırlığı yok, Adnan Sezgin kimi alırsa, başka çaresi yokmuş gibi yetinecek. Şu ana kadar alınan hiçbir oyuncunun teknik kadro tarafından istenerek alındığını düşünmüyorum. Ha, ellerinde takımın kriterlerine uygun bir oyuncu listesi olup olmadığı da tartışılır. Üçüncüsü ve en önemlisi tüm rakipleri sezonu daha önce açmışken, Galatasaray'ın sezonu ancak 5 Temmuz'da açmış olması. Rijkaard balayındayken Neeskens Florya'da çalışmaya başlamıştı. O dönem futbolcuları toplayıp kondüsyon çalışmalarına başlanabilirdi. Bunun yapılmamasının sonucunu, son 20-30 dakikada futbolcularının sahada yürüyecek hallerinin kalmamasından çok net görülüyor. Galatasaray net olarak sakatlarıyla ve sağlıklılarıyla sezona hazır değil.

Galatasaray'ı bu sene çok zor günler bekliyor. Gidişat o kadar kötü ki, takımın ligin ikinci yarısında TT Arena'ya ilgi göstermemesi gibi bir ihtimal de var. Fenerbahçe ile yapılan Dostluk Kupası maçında başlayan ve en son Bursa maçı ile devam eden kötü gidiş, bardağı taşıran son damlalar artık. Karpaty maçında alınacak bir olumsuz sonuç ve arkasından Eskişehir deplasmanında kazanılamaması artık bardağı taşıracaktır. En kötü senaryoda Avrupa'dan elenmiş, ligde ilk 5'in dışında kalmış, transfer yapamamış Galatasaray'ı sezonun ikinci yarısında TT Arena'da izlemeye gidecek olan taraftara (ben dahil) Allah sabır versin diyorum.

Hiç yorum yok: