5 Ocak 2011

Çelişkiler içindeki Galatasaray

Çelişki. Galatasaray'ın içinde bulunduğu durumu en iyi açıklayan kelime bu. Yönetimin davranışları çelişkili. Teknik adamın icraatları çelişkili. Taraftarların bakış açısı çelişkili. Bu kadar çelişkinin olduğu yerde istikrar, başarı, huzur olması mümkün değil.

Önce yönetime bakmak lazım. Hatırlayın, Haldun Üstünel ve Cemal Özgörkey gibi iki değerli adamı Galatasaray geleneklerine tamamen ters bir şekilde istifaya sürükleyen iki sezondur süregelen görüş ayrılığının su yüzüne çıktığı en önemli olaylardan biri de Manisaspor mağlubiyetinden sonra yaşananlardı. Bunun üstüne ikinci başkanın divan kurulunda, şirket birleşmesini ben yaptım, demesi, başkanın buna gösterdiği tepki, zaten zayıf olan yönetim içindeki bağları kopma noktasına getirmiş gözüküyor. Öte yandan bir yönetim kurulu üyesi çıkıp, ben taraftar olsaydım, ben de yönetim istifa diye bağırırdım, diyebiliyor. Başkan ise futbol takımıyla ilgilenmektense, basın mensuplarına, kulüpler birliğine üye başkanlara stadı gezdirmekle uğraşıyor. Halen inşaat halinde olan ve 15 Ocak'taki açılışta taraftarın ne tür bir çile çekeceği ve hangi aksiliklerle karşılaşılacağı belli olmayan TT Arena'nın durumunda da pek bir farklılık yok. Stadyumdan sorumlu yönetim kurulu üyesi Mayıs 2011'de açılır kapanır çatının monte edileceğini söylüyor, başkan ise ertesi gün bunu Mayıs 2012 olarak değiştiriyor. Kısacası yönetimde bir fikir birliği, bir bütünlük kalmadığı açıkça görülüyor. Yönetim kendi içinde çelişiyor, bir tutarlılık ve istikrar sergileyemiyor.

Diğer yandan Misimovic gibi oldukça yüksek maliyetle transfer edilen, Almanya liginde iki sezon önce hiçbir şans verilmeyen Wolfsburg'un şampiyon olmasında önemli rol oynayan ve taraftarlarca senenin en iyi oyuncusu seçilen, Bundesliga'nın son iki sezondaki asist kralı adamı, sakız çiğnedi, idmanda lakayt davrandı, elimi sıkmadı, kulübeye gelmedi diyerek disiplinsiz olduğu gerekçesiyle kadro dışı bırakan Hagi, Türkiye'nin en sansasyonel ve en disiplinsiz futbolcularından birini kadrosunda görmek istiyor. Bu futbolcu Türk futboluna son üç senedir hiçbir şey vermemişken bu adama bel bağlayabiliyor. Hatta kendisiyle görüştüm, bana söz verdi vs. gibi son derece gereksiz ve Galatasaray büyüklüğüne yakışmayan, sanki bu oyuncuya muhtaçmışız havası yaratan açıklamaları da cabası. Buradaki çelişki yukarıdakinden daha önemli aslında, çünkü direkt olarak futbol takımının performansına etki eden bir durum söz konusu. Hal böyleyken Hagi'ye Misimovic konusunda hak veren birçok taraftar, Kazım gibi Fenerbahçe'de birçok nedenle sayısız kere kadro dışı bırakılan, hatta disiplinsizliklerinin tavan yaptığı dönemde takımdan uzaklaştırılarak başka takıma kiralanan bir adamın Fenerbahçe'den kovulur kovulmaz, yangından mal kaçırır gibi takıma katılmasını kabullenebiliyor. Ben de sormadan edemiyorum işte, nerede kaldı her fırsatta övündüğünüz Galatasaray'ın tarihi ve değerleri? 

İşin taraftar kısmına baktığımızda çelişkinin tavan yaptığını görmemek mümkün değil. Misimovic'i beğenirsin, beğenmezsin, o herkesin kendi bileceği iş. Ama kendisine yöneltilen eleştirileri bir hatırlayalım önce. Geriye dönüp baktığımızda, Misimovic'in aslında hiçbir zaman yerinde oynatılmadığını, yanında oynayan adamların Rijkaard tarafından kalitesiz olarak ifşa edilen ve üst üste iki pas yapmaktan aciz adamlar olduğunu, Baros sakatlandıktan sonra yerine ikinci bir adam koyamadığımız için birçok maçta sağ açık oyuncusu olan Pino veya Kewell'ı forvet olarak oynattığımızı görüyoruz. Misimovic'in ne pas alabileceği, ne de pas verebileceği futbolcularla oynatıldığı gerçeğini nasıl gözardı edebiliriz? Misimovic'i Bundesliga'da seyretmeden ve buradaki gerçek performansını görmeden kötü futbolcu olduğuna kanaat getiren futbol düşünürleri, Kazım'ın üç senelik performansı ortadayken katkı yapabileceği kehanetinde bulunabiliyorlarsa, kendilerine hayatlarında başarılar dilemekten başka birşey yok. 

Galatasaray'ı şampiyon kulüpler kupasında o muhteşem başarıyı yaşadığımız 1989 yılından beri izliyorum. Kulübün şimdiki kadar karışık olduğu hiçbir dönem hatırlamıyorum. Bunun sebebi Aziz Yıldırım'ın tesisleşme adına Fenerbahçe futbol takımını başarısızlığa ve istikrarsızlığa mahkum etmesinden adeta örnek alan Adnan Polat'ın, stadyum inşaatı, şirket birleşmesi, Riva arazisinin satılması gibi işlerle meşgul olup futbol takımına yeterli ilgiyi göstermemesinden kaynaklanıyor. Kendisinin de açıkladığı gibi, tüm yetki Hagi'ye verilmiş durumda. Hagi istediği kararları alabiliyor ve kimse buna ses çıkarmıyor. Bugün dünya üzerinde Magath veya 1996 model Fatih Terim gibi belli başlı adamlar dışında bu kadar geniş yetkiye sahip olan bir teknik direktör daha yok. Luis van Gaal'in üstünde bile bir Rummenige, Mourinho'nun üstünde bile bir Valdano var. 

Galatasaray tarihiyle, onu Galatasaray yapan değerleriyle, kültürüyle, gelenekleriyle, Baba Gündüzüyle, Metin Oktayıyla çelişiyor. Ne kadar acı değil mi? Eninde sonunda olan yine taraftara oluyor. Sana, bana, bize oluyor. Yönetimler ve futbolcular gelip geçici elbette. Adnan Polat'ı, Hagi'yi, Serdar Özkan'ı, Kazım'ı beş sene sonra kimse hatırlamayacak. Ama biz hep burdayız ve burada kalacağız.

Nasıl düşündüğün, kimi desteklediğin, kime hak verdiğin önemli değil. 

Asıl üzüntüyü biz yaşıyoruz. Hepimiz. 

Hiç yorum yok: